fragranstein
Eau de Toilette
- Katılım
- 17 Kas 2015
- Mesajlar
- 77
Şöminede çıtır çıtır sesler çıkararak yanan meşe ve sedir ağaçlarının genzi yakan kokusu arasında genç büyücü, yüksek tavanlı odasında, çalışma masasının sandalyesinde, amber rengi gözlerini önündeki parşömen kağıdına dikmiş bir şekilde kıpırdamadan oturuyordu. Gece mavisi elbisesi ve üzerindeki sarı yaldızlı tılsımlar, şömine ateşi ile gecenin içinde yıldız gibi parıldıyordu. Siyah uzun mumlar yarılanmış, şamdanların kenarlarından akarak saatlerin gece yarısını geçmiş olduğunu haber veriyordu. Odanın bir köşesinde, taştan yapılmış bir sunağın üstündeki kasede, biberiye, kafur otu, defne, yaban mersini yaprakları, kaya gülü ve biraz da kabe samanı karışımından yaptığı tütsüsü, ağır ağır içten içe yanmaya devam ediyor, odadaki ahşap kokusunun içine kasvet fısıldıyordu. Ona göre bu karışım, kötü ruhların ve hastalıkların savuşturulması için çok etkiliydi! Oysa bu kokunun, kendi yanık ve karanlık ruhunu besleyen bir zehir olduğunu gayet iyi biliyordu.
Sol köşedeki masanın üzerinde, bir tuzak olduğundan habersiz, kavanozu açık kalmış bal'a üşüşen sinekler malzeme olmak üzere avlanıp ölmüşlerdi. Tüm bu kıpırtısız anların içinde birden bire genç adam, bir medusanın büyüsünden kurtulmuş gibi aniden hareket etti ve masasının kenarındaki deri çantasından piposunu ve tütününü çıkardı. Arkasından bir kağıda sarılı vanilya çubuklarından çıkarıp, mektup açacağı gibi bir metalle vanilyayı yarıp içindeki taneleri tütününe karıştırdı ve bu karışımı piposuna yerleştirdi.
Kapının arkasındaki rafta duran Konyağı aldı ve birkaç yudum içebileceği kadar doldurdu. Pipoyu yaktıktan, derin derin birkaç kez içine çektikten ve nefesini bıraktıktan sonra, odanın kasveti, vanilya ve tütünün tatlı muzip şöleni ile bir anlığına neşelenir gibi oldu. Genç adamın dudakları, belli belirsiz bir gülümseme ile kıvrıldı. Ama bu çok uzun süremezdi, zira odadaki yanık kokular o kadar baskındı ki, vanilya, pipo bittiğinde gidecekti. Konyaktan bir yudum aldı. Önündeki parşömene tekrar baktı, sandal ağacından yapılmış tüy kalemini eline aldı ve mürekkebe daldırarak bir not düştü ve sonra ayağa kalkıp pencere kenarına gitti. Yetiştirdiği güllerin en kırmızılarından ve iris çiçeklerinden 3'er baş kopardı. Bir kaseye yapraklarını dökdükten sonra ufak kayrak taşını ince kemikli parmaklarının arasına alarak, gülleri ve iris çiçeklerini ezmeye başladı. Gülün ve pudramsı irisin kokusu odadaki tüm cümbüşe geç de olsa eşlik etti. İfadesiz mermer gibi yüzüyle gülleri ve iris yapraklarını eziyor, arada kıvamını kontrol ediyordu. İyice ezildiklerine emin olduktan sonra parşömeni, karışımın olduğu kaseye yatırdı. Ardından, şöminenin yanına gidip yanmış odunlardan kalan külleri karıştırıp biraz kül aldı ve onu da getirip kaseye ekledi. Bal'a düşerek ölen zavallı sinekleri de baldan çıkarıp bir kenara ayırdıktan sonra, kaseye biraz bal kattı. Dolaplardan birini açıp zift gibi koyu renkli bir sıvı aldı. Öd ağacı özü. Oldukça kıymetli olan bu sıvıdan birkaç damla kaseye damlattı. Kadehteki konyağın son yudumunu kaseye boşalttı ve birkaç söz fısıldadıktan sonra kasenin içindekiler bir an alev aldı. İçeride, keskin yanık ahşap, gül ve odunlu bir alkol kokusu esiverdi. Başarısız bir çalışma daha...
Piposundan bir nefes daha çekerek, pencereden dışarıya doğru baktı. Malzemelerde eksik yoktu. Parşömendeki şu şekil.. acaba onda bir hata mı yapıyordu? Kullandığı mürekkepte bir sorun olabilirdi. Karanlık kulenin tepesindeki manzara enfesti. Şafak vaktinin geldiğini hatırlatan güneş, amber rengi dağların arkasından bir altın gibi yükselmeye hazırlanıyordu. "Amber" diye fısıldadı kendi kendisine. "Amber mürekkebi ile bunu bitirebilirim."
Yeni bir yolculuğun mesajıydı bu. İçerideki koku, tam da bu yolculuğun sancısına eşlik edebilecek havaya girmişti.. Biraz yanık ahşap, biraz tozlu kurumuş çiçekler, biraz bal/amber/vanilya tatlılığından ufacık bir esinti ve öd ağacı... Saatler sonra, yanık hafif tatlı odunsu kokular, umutların ve heveslerin yeniden yeşermesine ilham vermişti. Her yeni gün yeni umutlara gebeydi ve 101 odalı bu deliliğin kulesinde yeni bir çalışma için gülümseyerek çıktı odadan.
...
Evet, genç büyücüyü çalışmasıyla başbaşa bırakalım, yolculuğunda başarılar dileyelim. Kokuya gelecek olursak, yazdığım hikayede kullandığım argümanların hepsi var gibi geldi bana (gerçi kayrak taşı notasını nasıl algılayacaktık bilemedim). Gayet yanık otlar, öd ağacı ve ahşap ile başlayan Nero, sıktıktan yarım saat sonra önce vanilya ile hafif tatlılaşır gibi olurken, biraz daha vakit geçince tekrar otların yanık kokusu etkisine ve en sonunda da bal/amber etkisine geçiyor. Neredeyse başladığı gibi bitiyor diyebilirim. Öd ağacı başından sonuna kadar hep orada zaten. Özgünlüğü açısından kayda değer bir şey olduğunu düşünmüyorum ama gayet rafine ve şeffaf. Genzi tıkamıyor. Baharatsı ahşap sınıfına dahil olduğunu söylemek mümkün (fragranticada oryantal baharatlı olarak sınıflandırılmış ama oryantallik için amber ve vanilya öğesinin bir kademe daha öne çıkması gerekirdi diye düşünüyorum).
Sonralarına doğru balımsı amberimsi koku hafif tınılarla gelmeye başlasa da yine ahşap ve öd teması ön planda kalıyor ancak zaten o saatlerde artık yayılım azaldığı için tene yakın kokmaya başlıyor. Karanlık olmaktan çok biraz gizemli erkeklerin kokusu. Belki akrep ve oğlak burcu erkeklerine oldukça yakışabilir. Neşeli, çok girişken bir insana gideceğini sanmıyorum. Sanki çok bağırıyormuş gibi gelse de sessiz bir çığlık, derin bir bakış gibi... O daha alttan alttan gelerek, varlığını adım adım hissettirmeyi seven bir koku. Çok ses çıkarmayan, emin ve ağır adımlarla yürüyen, yaptığı şeyleri tutkuyla gerçekleştiren, giyiminde klasiğe yakın tercih eden ve ilginç aksesuarları, takıları olan bir beyefendiye yakışacağını düşünüyorum (yoksa Dracula mı demeliydim?) Aslında o belki de yalnız kalmayı seven bir erkeğin kokusu. Maskülen olduğu bir gerçek ancak davetkarlığı da kokunun kendisi kadar gizemli ve tekinsiz. Bu yüzden, derinlere inmeye cesareti olanlara veriyor bulmacanın ipuçlarını. Ara ara Bentley Absolue'ya da benzettiğim oldu açıkçası ama Laudano Nero'nun notaları daha şeffaf! Elbette kesinlikle serin ve soğuk havaların kokusu. Baharatlar ve yanıklık etkisinden dolayı da oldukça "kuru" kokan bir parfüm. Kalıcılık performansı gayet iyi.
Not: Eğer adminler bu tarz incelemelerin yanlış olduğunu veya bu başlık altında yazılamayacağını düşünüyorsa bilgilendirilmek isterim. Okuduğunuz için teşekkür ederim.
Sol köşedeki masanın üzerinde, bir tuzak olduğundan habersiz, kavanozu açık kalmış bal'a üşüşen sinekler malzeme olmak üzere avlanıp ölmüşlerdi. Tüm bu kıpırtısız anların içinde birden bire genç adam, bir medusanın büyüsünden kurtulmuş gibi aniden hareket etti ve masasının kenarındaki deri çantasından piposunu ve tütününü çıkardı. Arkasından bir kağıda sarılı vanilya çubuklarından çıkarıp, mektup açacağı gibi bir metalle vanilyayı yarıp içindeki taneleri tütününe karıştırdı ve bu karışımı piposuna yerleştirdi.
Kapının arkasındaki rafta duran Konyağı aldı ve birkaç yudum içebileceği kadar doldurdu. Pipoyu yaktıktan, derin derin birkaç kez içine çektikten ve nefesini bıraktıktan sonra, odanın kasveti, vanilya ve tütünün tatlı muzip şöleni ile bir anlığına neşelenir gibi oldu. Genç adamın dudakları, belli belirsiz bir gülümseme ile kıvrıldı. Ama bu çok uzun süremezdi, zira odadaki yanık kokular o kadar baskındı ki, vanilya, pipo bittiğinde gidecekti. Konyaktan bir yudum aldı. Önündeki parşömene tekrar baktı, sandal ağacından yapılmış tüy kalemini eline aldı ve mürekkebe daldırarak bir not düştü ve sonra ayağa kalkıp pencere kenarına gitti. Yetiştirdiği güllerin en kırmızılarından ve iris çiçeklerinden 3'er baş kopardı. Bir kaseye yapraklarını dökdükten sonra ufak kayrak taşını ince kemikli parmaklarının arasına alarak, gülleri ve iris çiçeklerini ezmeye başladı. Gülün ve pudramsı irisin kokusu odadaki tüm cümbüşe geç de olsa eşlik etti. İfadesiz mermer gibi yüzüyle gülleri ve iris yapraklarını eziyor, arada kıvamını kontrol ediyordu. İyice ezildiklerine emin olduktan sonra parşömeni, karışımın olduğu kaseye yatırdı. Ardından, şöminenin yanına gidip yanmış odunlardan kalan külleri karıştırıp biraz kül aldı ve onu da getirip kaseye ekledi. Bal'a düşerek ölen zavallı sinekleri de baldan çıkarıp bir kenara ayırdıktan sonra, kaseye biraz bal kattı. Dolaplardan birini açıp zift gibi koyu renkli bir sıvı aldı. Öd ağacı özü. Oldukça kıymetli olan bu sıvıdan birkaç damla kaseye damlattı. Kadehteki konyağın son yudumunu kaseye boşalttı ve birkaç söz fısıldadıktan sonra kasenin içindekiler bir an alev aldı. İçeride, keskin yanık ahşap, gül ve odunlu bir alkol kokusu esiverdi. Başarısız bir çalışma daha...
Piposundan bir nefes daha çekerek, pencereden dışarıya doğru baktı. Malzemelerde eksik yoktu. Parşömendeki şu şekil.. acaba onda bir hata mı yapıyordu? Kullandığı mürekkepte bir sorun olabilirdi. Karanlık kulenin tepesindeki manzara enfesti. Şafak vaktinin geldiğini hatırlatan güneş, amber rengi dağların arkasından bir altın gibi yükselmeye hazırlanıyordu. "Amber" diye fısıldadı kendi kendisine. "Amber mürekkebi ile bunu bitirebilirim."
Yeni bir yolculuğun mesajıydı bu. İçerideki koku, tam da bu yolculuğun sancısına eşlik edebilecek havaya girmişti.. Biraz yanık ahşap, biraz tozlu kurumuş çiçekler, biraz bal/amber/vanilya tatlılığından ufacık bir esinti ve öd ağacı... Saatler sonra, yanık hafif tatlı odunsu kokular, umutların ve heveslerin yeniden yeşermesine ilham vermişti. Her yeni gün yeni umutlara gebeydi ve 101 odalı bu deliliğin kulesinde yeni bir çalışma için gülümseyerek çıktı odadan.
...
Evet, genç büyücüyü çalışmasıyla başbaşa bırakalım, yolculuğunda başarılar dileyelim. Kokuya gelecek olursak, yazdığım hikayede kullandığım argümanların hepsi var gibi geldi bana (gerçi kayrak taşı notasını nasıl algılayacaktık bilemedim). Gayet yanık otlar, öd ağacı ve ahşap ile başlayan Nero, sıktıktan yarım saat sonra önce vanilya ile hafif tatlılaşır gibi olurken, biraz daha vakit geçince tekrar otların yanık kokusu etkisine ve en sonunda da bal/amber etkisine geçiyor. Neredeyse başladığı gibi bitiyor diyebilirim. Öd ağacı başından sonuna kadar hep orada zaten. Özgünlüğü açısından kayda değer bir şey olduğunu düşünmüyorum ama gayet rafine ve şeffaf. Genzi tıkamıyor. Baharatsı ahşap sınıfına dahil olduğunu söylemek mümkün (fragranticada oryantal baharatlı olarak sınıflandırılmış ama oryantallik için amber ve vanilya öğesinin bir kademe daha öne çıkması gerekirdi diye düşünüyorum).
Sonralarına doğru balımsı amberimsi koku hafif tınılarla gelmeye başlasa da yine ahşap ve öd teması ön planda kalıyor ancak zaten o saatlerde artık yayılım azaldığı için tene yakın kokmaya başlıyor. Karanlık olmaktan çok biraz gizemli erkeklerin kokusu. Belki akrep ve oğlak burcu erkeklerine oldukça yakışabilir. Neşeli, çok girişken bir insana gideceğini sanmıyorum. Sanki çok bağırıyormuş gibi gelse de sessiz bir çığlık, derin bir bakış gibi... O daha alttan alttan gelerek, varlığını adım adım hissettirmeyi seven bir koku. Çok ses çıkarmayan, emin ve ağır adımlarla yürüyen, yaptığı şeyleri tutkuyla gerçekleştiren, giyiminde klasiğe yakın tercih eden ve ilginç aksesuarları, takıları olan bir beyefendiye yakışacağını düşünüyorum (yoksa Dracula mı demeliydim?) Aslında o belki de yalnız kalmayı seven bir erkeğin kokusu. Maskülen olduğu bir gerçek ancak davetkarlığı da kokunun kendisi kadar gizemli ve tekinsiz. Bu yüzden, derinlere inmeye cesareti olanlara veriyor bulmacanın ipuçlarını. Ara ara Bentley Absolue'ya da benzettiğim oldu açıkçası ama Laudano Nero'nun notaları daha şeffaf! Elbette kesinlikle serin ve soğuk havaların kokusu. Baharatlar ve yanıklık etkisinden dolayı da oldukça "kuru" kokan bir parfüm. Kalıcılık performansı gayet iyi.
Not: Eğer adminler bu tarz incelemelerin yanlış olduğunu veya bu başlık altında yazılamayacağını düşünüyorsa bilgilendirilmek isterim. Okuduğunuz için teşekkür ederim.