- Katılım
- 10 Eyl 2019
- Mesajlar
- 418
Geçenlerde izlediğim Contratiempo ile oldukça benzer yapıda . DNA'ları çok benzer filmler, sürpriz sonlu filmleri hep sevmişimdir zaten. Yönetmenleri de aynı zaten. Tavsiye ederim.
İki defa denedim bitiremedim... Aslinda severim bu tarz filimleri ama bu filmin atmosferine giremedim bir türlüTenet'i izledim. Klasik Christopher Nolan filmi, beyin yakan senaryo etkileyici sahneler. Bir İnception olmasa da beğendim.
ben hiç sevmedim, konu beni bir türlü yakalayamadı ya.İki defa denedim bitiremedim... Aslinda severim bu tarz filimleri ama bu filmin atmosferine giremedim bir türlü
Redmi Note 8 Pro cihazımdan Tapatalk kullanılarak gönderildi
Kötü değil yine bir kalitesi var fakat bana konu çok zorlama geldiben hiç sevmedim, konu beni bir türlü yakalayamadı ya.
aynen aynen..Kötü değil yine bir kalitesi var fakat bana konu çok zorlama geldi
Loving Vincent. Konusu: Van Gogh'un ölümünü haber alan postacı Roulin, oğlundan taziye mektubunu, Gogh'un erkek kardeşi Theo'ya ulaştırmasını ister. Çok zorlanarak da olsa oğlu bunu kabul eder ve Theo Van Gogh'a mektubu ulaştırma sürecinde. Vincent Van Gogh'un hayatına ve son günlerine dair pek çok bilgi sahibi olacak, bunlar onun yaşamını derinden etkileyecektir. Van Gogh'un arkadaş bulabilmek için sarhoş ve kendisini devamlı aşağılayan gençlerle takılması, herkes tarafından hor görülmesi, ailesi tarafından bile sevilmemesi... Hepsini geçtim, aile tarafından sevilmemek, inanılmaz ağır bir şey. Hep derim Allah ve ailem yanımda olsun, benim için yeterlidir. Her şeyi yapabilirim. Oysa Van Gogh aile sevgisinden mahrum büyümüş, sevgiyi aradığı insanlar onu kullanmış, onu aşağılamış ve en sonunda tek çıkar yol olarak kendini öldürmeyi görmüş. Yazık... Bir de, pek çok kreatif sanatçının ve dahinin mustarip olduğu Bipolar Disorder (iki uçlu duygulanım bozukluğu) hastalığıyla boğuşuyormuş. Öyle yalnızmış ki; balkonunda, penceresinde gördüğü kargalarla arkadaşlık etmeye çalışıyormuş. Dayanamamış bu yalnızlığa ve 37 yaşında intihar etmiş. Resim sanatının, gelmiş geçmiş en büyük sanatçılarından olan Van Gogh'un yaşamından sarsıcı kesitler sunan filmi duygusal bağlamda beğendim. Çok ağır ilerleyen bir sanat filmi. Genelde saf aksiyon, gerilim sevsem de; film kalbime dokunduğu için beğenimi kazandı. Van Gogh ile ilgili bir de anım var: Efendim ben üniversite 3'e giderken öğretmenlik stajına gidiyordum. IQ'su karekök üç kadar olan staj öğretmenim bana bir gün ''Van Gogh'u tanıyon mu yeaaa'' tarzında fuzuli bir soru sormuştu. Muhtemelen kendisi yeni öğrenmişti embesil. Cevap olarak ''ünlü Hollandalı ressam, bir buhran anında kulağını kesmiştir'' dedim. Cevabı verince, bizim çok zeki!!! staj öğretmeni apışıp kalmıştı. Ben Van Gogh'u ilkokulda öğrendim, eve günlük 6 adet gazete giriyordu.
Kulağını kendi kesip kız arkadaşına vermişti. Filmde de böyle anlatılıyor. Karekök üç anca var zekası. Hepimiz saat 8.30'da geliyorduk staja, bir arkadaş hariç. Bu arkadaş uyanamıyormuş daha erken. Ben de hocaya ''hocam, biz erken geliyoruz. O geç geliyor, haksızlık bu'' demiştim. Ne oldu biliyor musunuz hocam? Bana dönem notu olarak 50 verdi. Sebebini sordum, arkadaşını bana ispiyonladın, ben sizin birlik olmanızı isterim dedi. Ben hak aradım, o beni nasıl itham etti... Gerçi fakülte 98 verince staj dosyama, kaldı öylece. Haksa bu, asla helal etmiyorum. Haksız mıyım zekasına anca karekök üç demekte? Eskiden çok fazla okurdum, bir günde 300 sayfayı rahat bitirirdim. Artık film izlemeyi daha çok seviyorum. Teşekkür ederim.Bir de sanırım kulağını kendi kesmiyordu başkası kesiyordu kavgalı olduğu
Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi
Bakalım bir geceA Quiet Place , güzel film 2.si de çıkacak yakında tavsiye ederim korkmak isteyenler için. Kalite bir korku - gerilim filmi.