Bijan - Bijan Men (Vintage)

fragranstein

Eau de Toilette
Katılım
17 Kas 2015
Mesajlar
77
(Böylesine unutulmaya yüz tutmuş bir kokuya hikaye yazmak belki pek anlamlı olmayabilir. Ancak bunu biraz da niş parfümlerin dünyasına girmeden önce yapılan bir girizgah olarak düşünebilirsiniz. Keyifli okumalar.)

Uzun ve dar koridorda, muzip, ekşimsi havanın etkisi ile kederlerinden bir an uzaklaşabileceğine inanmaya başlayan Imovel, sakin ve dik bir şekilde yürümeye devam etti. Havasız sayılabilecek kadar ağır bir atmosferde, duvardaki meşalelerin neredeye sönecekmiş gibi bir nazlılıkla yanmasına şaşırmamıştı. Belli aralıklarla yerleştirilmiş tablolardaki hayaletler, bir zamanlar bu yapının içinde önemli yerlere gelmiş güç sahiplerinin donuk bakışlarıyla, mezardan farksız duran mermer duvarların solgunluğuna eşlik ediyordu. Bir müddet daha yürüdükten sonra büyük, meşe ve çelik karışımı kapının önünde durdu. Kalın zincirlerle, uzun süredir kapalı tutulan kütüphanenin tozlu ve paslı kilitlerini açması zor gibi görünse de bu onun için basitti. Bir fısıltı ve havada çizdiği birkaç parmak hareketi ile kilit titremeye başladı. Zincirler, kilitlerden kurtulurken ortaya çıkan ses tüm binada yankılanmıştı sanki. Tüm gürültüler gittikten sonra, adam hafif bir iç geçirdi. Kapıların iki kanadını da ittirerek açtı. Karanlık bir kuyuya dalar gibi, içerideki yıllanmış tozlu hava onu bir dehlize doğru çekti ve bir an sendelemesine sebep oldu. Bir fısıldayışı ile karanlıkta uyuyan mumlar birden bire yandı. Oda demek biraz gülünç kalıyordu zira burası neredeyse hipodromdan daha büyüktü. Olduğu yerde etrafa kısaca bir göz gezdiren Imovel, kapıyı kapadı ve bir müddet rahatsız edilmemesini sağlayan tılsımı söyledi. Taş sütunlarla destekli ve yer altı kayalarına oyularak hazırlanmış taş raflarda bekleyen milyonlarca kitap.. Görevli yoktu, eskiden vardı ama artık ihtiyaç yoktu. Çünkü bu oda sadece Imovel'in kullandığı bir eskici dükkanından başka bir şey değildi. Burasının eskiden toplantıların ve önemli törenlerin yapıldığı Yüce Salon olduğunu hatırladı ve anılar yavaş yavaş odanın içine dolmaya başladı..

-"Hadiii Imovel gelsene, şuraya bak masada yok yok, bunların tadına bakmalısın! Küçük hindistan cevizli kurabiyeler, meyveler, bak en sevdiğinden misket limonlu şurup, hem de meşe fıçıda bekletilmiş! çok şanslısın.. veee limonlu pasta, ıımmm misk mi katmışlar buna, garip kokuyor.. Ahh tabi senin şu müzmin boğaz ağrıların için lavanta ve adaçayını da unutmamışlar sevgili dostum."

Kalabalıklar içinde yalnızları oynayan Imovel her zamanki yarı çekingen hali ile masaya boş boş bakıyordu. Annesinin yemeklerini ve şuruplarını hatırladı. Anılardan çıkıp tekrar taş odaya geri döndü. Arvandor'u ve onun neşeli haykırışlarını, heyecanlı konuşmalarını hafif bir gülümseyişle anımsadı. Bunca acıdan ve kayıptan sonra aklını yerinde tutan şeyler için şükretti ve o günleri yad etti. Baskından önceki güzel günleri..

Burada olmaktan dolayı canı sıkılmıştı ancak ihtiyaç duyduğu bazı bilgiler için birkaç kitap alması gerekiyordu. Kafasını hiç oynatmadan gözleri ile rafları taradı. Nazik bir hareketle, gece mavisi elbisesinin hışırtılarından başka bir ses olmadan yürümeye başladı. Sanki yürümüyor, havada süzülüyordu. Biraz rafları dolandıktan sonra kitapları topladı, odadan çıkarken bir fısıltı ile mumlar söndü ve kapılar kapanıp kilit mekanizmaları tekrar büyük bir gürültü ile yerine geldi.

Üst kata yani zemine çıktığında günün öğle saatlerine ulaştığını fark etti ve elindeki kitapları bir sandalyenin üzerine bırakıp bahçeye doğru yöneldi. Hava parçalı bulutluydu ve dışarda ılık bir esinti vardı. Şehirlerden uzak bir tepede yer alan 101 odalı kulenin bahçesi, kule kadar korkunç sayılmazdı. Karanfil, gül ve iris çiçekleri gizemli kokuları ile dizilmiş, kapının girişindeki yolda kırmızı ve mor renk elbiseleri ile yeşile kontrast yapıyor, gelen ziyaretçilerin gözlerini kamaştırıyordu. Bahçe duvarına halı gibi serili yaseminler, ılık rüzgarla her savruluşunda, sanki hiçbir zaman kış mevsiminin ve kederli günlerin buraya uğramayacağını telkin eder gibiydi. Huşu içinde bahçenin sol arka tarafına doğru yürümeye başladı. Uzakta amber rengi dağların tepesine vuran güneş, dağı altın gibi parlatıyor, ufukta sarıdan maviye dingin bir geçiş yapıyordu. Bahçenin içindeki Köknar ağaçları, ufak bir ormanı andırıyordu. Et yemeklerine lezzet katan ve kendiliğinden yetişen yabani tarhun otu, ağaçların arasından geçen rüzgarla, binayı kuşatıyordu. Uzaktan gelen kuş sesleri, kendisinin hala bir ölümlü olduğunu ve yapacak işleri olduğunu hatırlattı ona ve ani bir reveransla binaya doğru yürüdü.

Sandalyede bıraktığı kitapları tekrar aldı. Çalışma odasına çıkmadan evvel mutfağa uğradı ve biraz su kaynattı. Boğazındaki müzmin hastalık bir türlü geçmiyordu. Bu, kazandığı ilmi için ödediği bedelin sadece ufak bir kısmıydı. Peki ya ruhundaki yaralar, dehlizler, karanlıklar?!.. Hangi ot bu ruh yaralarını iyileştirebilir, hangi karışım karanlıkları aydınlatabilirdi?.. Hastalığı geçmese de rahatlamak için adaçayı hazırlayacaktı. Daha sonradan bir şifacıdan aldığı reçeteye göre, bu çaya bal, yılan otu ve tarçın da ekleyerek onu daha içilebilir hale getirmeyi başarmıştı! Karışımı hızlıca hazırlayıp, Sandal ağacından yapılmış kupasına doldururken, burnunda hala aşağıdaki odada hatırladığı anıların kokusu vardı...

Kupasını eline alan Imovel arkasını döner dönmez bir silüet ile karşılaşınca aniden duruverdi. Elbette korkmamıştı, bu kulede onu korkutacak tek şey belki de sadece amaçsızca ve çaresizce kalıp delirmek olabilirdi.

-"A afedersiniz efendim, sizin mutfakta olduğunuzu hiç düşünmedim. Bağışlayın. Ben misafirinizin çayını hazırlamayı unutuyordum, aceleyle geldim. Müsaadenizle efendim."

-"Ne çayı?"

-"Unuttunuz mu? Uzun bir yoldan gelen Bayan Charinal.. Güçten düştüğü için siz bir karışım önermiştiniz."

Imovel sanki söylenenler ile bir ilgisi yokmuş gibi biraz donuk ve hafif şaşkın bir ifadeyle kupasına baktı.
Hemen önüne dönen Moural dolaptan bir şeyler çıkarmaya başladı

-"Karanfil ve biberiye.. evet bu onu diri tutacaktır.. biraaaz kabe samanı.. evet ve biraz tatlandırmak için reçine (benzoin), tonka fasülyesi ve vanilya tozu iyi olabilir. Bu biraz tatlı oldu sanki ama başka türlü de içilmez sanırım."

Tüm bu enstantene içinde Imovel hiç konuşmadan çayını yudumluyordu. İçer içmez vücudunu sıcak basmaya ve birkaç dakika içinde üstündeki kıyafetin altında nazik derisi terlemeye başlamıştı. Boynunda asılı deri muska çantanın kokusunu alabiliyordu. Anılar ve anılar.. yüce salondaki güzel günler.. tüm kokular bir yere toplanmıştı. Cebinden bir kese çıkardı. Kesede kurutulmuş paçuli yaprakları vardı ve kese açılır açılmaz kokmaya başlamışlardı. Aklını kaçırmaktan alıkoyan ve buraya ait olduğunu hatırlatan tek şey bu kokuydu. Zira, bir tek o kokuyla anısı yoktu ve onu gerçekliğe bağlayan tek şey bu zehirli yapraklardı.

Moural karışımı tamamlayıp sedir ağacından yapılmış bir kupaya döktükten sonra hızla mutfaktan çıktı. Imovel de bir sandalyeye oturmuş, eskici dükkanından çıkarttığı kitaplarına doğru meraksız ve biraz bıkkın bir tavırla bakıyordu.

-"5. Boyutta Işık Varlıklar, Karanlık Sanatta Şifacılık, Anatomi.. bu kez gerçekten aklımı kaçıracağım."

Kendi kendine bu sözleri mırıldandıktan sonra, biraz daha paçuli kokladı, boğazının acısını hafifleten çayından bir yudum alıp başını mutfak duvarına yaslayarak bir müddet daha hareketsizce gözlerini karşıya doğru dikerek baktı. Midesinde, geçmiş acılı günlerin sancısı ve gelecek günlerin heyecanı ile karışık bir duygu onu esir almıştı ve kafasında yeni sorularla öylece kaldı.
..

Bijan – Bijan Men bence tam da yazdığım hikayedeki karışımların kokularını barındıran, biraz baygın, biraz eskimiş ve şerbetçi otu (licorice) içiyormuşsunuz havası veren garip bir koku aslında! Bu tarz eski kokular çok fazla içerik barındırsa da pek değişim sergilemiyorlar. Açılışta baharatımsı çiçekleri ziyadesiyle hissettiğimiz halde, hemen ağırlaşarak devreye balımsı, amberimsi ve biraz da vanilya etkili bir tatlılığın yerleşmeye başladığını görüyoruz. İlk etapta bir karmaşa varmış gibi düşünüp paniğe bile kapılabilirsiniz, daha sonra koku olgunlaşıp derinleşiyor, notalar işbirliği yapıyor, içerikler birbiri ile harmanlanıyor ve bir beyefendi kokusuna dönüşüyor. Fakat eski designer kokularda erkek / kadın ayrımları keskin olduğu için bu kokuyu da spor bir giyime yakıştıramıyorum. Bu tam da yine yaşı 30'un üzerinde, takım elbise giyen ya da giyim tarzında ceket tercih eden, yakışıklı olmaktan ziyade garip / ilginç / gizemli bir karizmaya sahip erkeklerin eksantrik kokusu.

Açılışı ve kapanışı çok değişmeyen parfümlere yorum yapmak biraz zor oluyor ama özetle, zaman zaman tatlı oyunların yer aldığı, çiçeklerin, bitkilerin ve ahşabın nostaljik koktuğu, antik zamanlara ya da eski binaların atmosferine sahip, modern olmayan, buruk hisler barındıran bir koku.



 
Üst