- Katılım
- 25 Şub 2015
- Mesajlar
- 1,657
yavaş yavaş arabasından inerken yüzünü sarmalayan ılık rüzgara gülümseyerek baktı ve On Gözlü köprünün yıllanmış taşlarına dokunarak yürümeye başladı.Sessizlik bir çığlık gibi çökerken geceye bir tek yaprakların hışırtısı,kurbağaların heyecan dolu sesleri ve melül melül akan Dicle'nin yumuşak ve kısık sesi vuruyordu kulaklarına.Daha sonra Dicle'ye gitmek istedi.Çocukluğunun geçtiği o azgın ve ezip geçen sularına daha çok yaklaşmak için köprünün kenarındaki geçitten aşağıya doğru indi.Çocukluğunu düşündü.zaten anılarının en masum en güzel yerleri çocukluğuna saklanmıştı.Çocukluğunu düşünürken nemli toprağın üstünde yürümeye başladı artık Dicle'ye yakındı.Birden başını kaldırıp derin bir nefes çekti.Anılarının kokusu sinmişti bu topraklara ve gökten gelen rüzgarlar fısıldıyordu geçmiş güzel günlerini ona.Sonra uzun uzun dolunayın parlak silüetinin değdiği Dicle sularında takılı kaldı.Yanıbaşındaki kurumuş sazlıklardan biraz kopardıktan sonra etrafındaki çalı çırpılardan bir ateş yakmaya karar verdi.ateş har olmaya başladıktan sonra baba yadigarı tabakasından bir sigara sardı.Tütün de anıları gibi kaçaktı ve gizem kokuyordu buram buram.sonra Hevsel Bahçelerini düşündü yanan ateşi izleyip sigarasından derin bir nefes çekerken.Bahçanın reyhanlarını,nanelerini,kuytu köşelere ekilmiş esrar tarlalarını gözünde canlandırdı....artık geçmiş yoktu ve hiç olmayacaktı.onca yaşanmışlık kaybolup giderken gecenin karanlığı hükmediyordu heryere ve onun içi her zaman aydınlıktı...herşeyin ne kadar boş olduğunu düşünürken düştüğü boşluktan çıkıyordu.ve birden Ahmed Arif'in dizeleri döküldü titreyen dudaklarından;
Rüya, bütün çektigimiz.
Rüya kahrım, rüya zindan.
Nasıl da yılları buldu,
Bir mısra boyu maceram...
Bilmezler nasıl aradık birbirimizi,
Bilmezler nasıl sevdik,
İki yitik hasret,
İki parça can.
Çatladı yüreği çakmaktaşının,
Ağıyor gök kuşaklarının serinliğinde
Çağlardır boğulmuş bir su...
Ağıyor yeşil......
Belki de bu yüzden çok seviyorum kokuların mistik ve sınır tanımayan dünyasını.Her yaşanmışlığın bir kokusu olduğu düşüncesi beni parfümlere daha fazla bağlıyor.Oysa yazdığımız öyküleri,kurduğumuz hayalleri hak edecek denli birşeyler anlatıyor mu parfümler?diye de bazen kendime soramadan edemiyorum.Kuşkusuz ticari bir bedeli olan her mal ve hizmet gibi parfümler de mesaj kaygısından çok satış kaygısı taşıyan yaratılmış nesneler olsalar dahi,parfümler esanslaştırılmış özleriyle bize sözler anlatan sıvılar olması gerekmez mi?..belki hepsi değil ancak memoir yukarıda kurguladığım öyküyü bana birebir anlatan ismiyle rengiyle kokusuyla şişesiyle aynı ambiyansı yaşatan nadide parfümlerden birisi.
Amouage memoir karanlık sularda yüzen bedenlerin kurumuş hatıra bahçelerini yeniden yeşerten,özgüven dolu derin ve sofistike bir çalışma.İlk sıktığınız andan teninizden uçup gittiği zamana kadar geçmişinizi size hatırlatan isminin hakkını sonuna kadar veren ve piyasada bir benzerinin daha olmadığı bir başyapıt.Başka bir değişle feleğin çemberinden geçmiş bir parfüm memoir man.Genel yapısına baktığımızda yumuşak tınılarda olmasına rağmen sert bir hissiyat uyandıran,tıpkı eski zaman şipreleri gibi laubaliliği sevmeyen bir yapıda.Parfüme kuş bakışıyla bakarsak odunsu bir deri hissiyatı harmanda en çok hissedilen notasal oluşum.Özellikle yanan odun efekti ve amouage parfümlerinin imza notası olan tütsünün birlerşimi parfümü çok derin uçlara götürmeyi başarmış.Açılıştaki pelin otu,reyhan ve nane üçlüsü ferah sayılabilecek bir parlaklık katsa da parfümün genel karanlık yapısına sadece fener ışığı gibi yol gösterecek kadar aydınlatmış diyebiliriz.Böylesine karanlık bir konsepti olan parfüme,ferah notalarla başlamak ve bunu ustaca uygulamak gerçekten usta işi.kalp notalardan itibaren deri,tütün,sert odunsular ve tütsünün liderliği ele geçirdiği parfümün en başarılı kısmı da ortaları.Bu kadar sert notayı tıraşlama işi de az da olsa hissedilen lavanta ve gül gibi yumuşak çiçeksi notalarla sağlanabilirdi ancak.sonlara geldiğimizde amber ve vanilyanın hafif tatlı ve sıcak aromalarına gerilerde gizli meşe yosununun nemli,koyu yeşil tınıları eşlik ederek parfümün yarattığı ambiyansı tamamlama görevini üstleniyor.
Harman öylesine kaliteli ve zengin ki tüm notaları hem bir arada hem de tek tek algılayabiliyorsunuz.Çoğu Amouage parfümünde zaten belirgin olan bu olay memoir de doruk noktasına ulaşmış ve her fazda notalar son derece uyumlu bir şekilde kendini göstermiş.Kalıcılığı Amouage standartlarında,Farkedlirlik ise biraz standart altı diyebilirim.Ki bana göre bu denli karanlık ve sofistike bir çalışmanın çok fazla farkedilir olması uzun kullanımlarda biraz sıkıcı olabilir (bkz: interlude) Bunun yanında doğru mod ve ruh haline sahipseniz başka bir değişle bu parfümü taşıyabilecek özelliklere sahipseniz imza kokunuz olabilir.Ancak öyle club ortamlarında pek fazla iş yapacak bir parfüm olmadığını belirtmem gerekir.Biraz ağır başlılık görmüş geçirmişlik isteyen bir yapıda.Bir clubta dans eden etrafına gülücükler saçan birine göre değil,club'a zorunlu olarak gelmiş herkes eğlenirken dirseklerini bistroya dayamış sessiz ve donuk bir şekilde içkisini içenlerin parfümü memoir.
sonuçta kullanımı zor ama doğru kullanıcıyla buluştuğunda imza kokusu olabilecek,çok sıcak ve nemli yaz günleri dışında her mevsim kullanılabilecek ancak dozajlamaya dikkat edilmesi gereken bana göre amouage'ın en kaliteli ve derin eseri.Bunun yanında sevmesi ve alışması zaman isteyen,sample'dan 2 fısla çözülemeyecek kadar derin bir eser olduğunuda belirtmek isterim.