Sanat Severler

almıla

Perfume Lover
Katılım
23 Tem 2016
Mesajlar
1,928
Bugün en sevdiğim çiçeklerden olan Nergis çiçeğine ismini veren Narcissus'un ve onunla birlikte Echo'nun ikincil hikayesiniden bahsetmek istiyorum (biraz uzun olacak ve özetle anlatacağım)

Birincil hikayeyi hepimiz biliyoruz kendi yansımasına aşık olup suya düşüp ölen Narcissus. O kadar basit mi bakalım;

Narcissus doğduğu zaman annesi Liriope onu kör falcı Tiresias’a götürdü ve bir kehanette bulunmasını istedi: “Ömrü uzun olacak mı?”
“Kendini bilmediği sürece oğlunun uzun bir ömrü olacak”

Bilinen hikayeye göre Narcissus o kadar güzeldi ki herkes onunla olmak istiyordu, ama o hepsini reddetti: Hayır, hayır, hayır, hayır, hayır, yeterince iyi değilsiniz. Reddedilen aşıklardan biri çok kızıp intikam tanrıçası Nemesis’ten misilleme dilendi. “Eğer Narcissus bir gün aşık olursa, aşkına karşılık bulamasın!” Nemesis bu duayı duydu ve Narcissus’un kendine aşık olmasını sağladı.

Narcissus’un kendine başkasını sevemeyecek kadar aşık olduğunu düşünüyorsunuz. Ama olan bu değildi, hikaye açıkça anlatıyordu: Narcissus önce kimseyi sevmedi, sonra kendine aşık oldu. Başka hiç kimseyi sevmediği için kendine aşık olmak zorunda kaldı. Kendine aşık olmak Narcissus’un cezasıydı. Narcissus’un kendine aşık olduğu için o kadar insanı reddettiğini düşündünüz, ama onları kendine aşık olmadan çok önce reddetmişti. Narcissus’un herkesten daha iyi olduğunu düşündüğü için mi sevenlerini reddettiğini düşünüyorsunuz? Veya herkesten daha yakışıklı olduğu için? Ne kadar yakışıklı olduğunu kendi nasıl bilecekti ki? Kendi yansımasını suda görünce tanımamıştı bile! Narcissus o insanları kendisini sevdikleri için reddetti.

Nemesis‘in (İng. düşman) hasım anlamına geldiğini, size her zaman karşı çıkan, karşısında en çok zorlandığınız insan olduğunu düşünüyordunuz. Size az çok benzeyen, ama tam karşınızda duran biri. Nemesis olmadan, Narcissus’un hikayesi de olmazdı. Düşmanınız olmadan, sizin de bir hikayeniz yok. Bazıları Narcissus’un dalıp gittiği su birikintisinin efsunlu olduğunu, ona büyü yaptığını ve başka yere bakmasını engellediğini söylediler. İçten içe öyle olmasını istiyorlardı. Bir erkeğin kendisini baştan çıkardığı için kadını suçlaması gibi su birikintisini suçlayabilmek harika olurdu çünkü. İşin aslı büyüye filan gerek yoktu. Nemesis’in sadece Narcissus’un yolunu sıradan bir su kenarına düşürmesi gerekiyordu, Narcissus kendi kendini cezalandıracaktı zaten.

Narcissus suda güzel bir şey gördüğü an ne yaptı? Hayal kurdu ve gördüğü insanın türlü türlü farklı ihtimallerini ve kendisi için olabileceği şeyleri düşündü. Seneler boyunca gördüğü insanın saçları çok güzel diye oturduğu yerde kalmadı. Oturduğu yerde kaldı çünkü hayal kurmak çok vakit alan bir şey.

Garip bir hikaye bu. Ana karakterin Narcissus olduğunu biliyoruz, ama başlığı “Echo ve Narcissus”. Echo’nun neden bir yan karakter olduğunu düşünüyoruz? Echo’yu bir yan karakter yapan kimdi?
Echo sesi çok güzel olan bir periydi. Fakat biraz fazla konuşuyordu, Hera da onu ancak başkalarının söylediklerini tekrarlama lanetiyle cezalandırdı. Echo Narcissus’a delicesine aşık oldu. Onu özlemle takip etti, kovaladı ama Narcissus onu hakaretle reddetti. Echo’yu istemiyordu. Echo, Narcissus öldükten sonra bile onu özledi, kendisini bu aşka öyle bir gömdü ki sonunda kendisinden geriye bir sesten başka hiçbir şey kalmadı, yok oldu.
Narcissus muhtemelen onu reddetmekte haklıydı: Ne tür bir kadın bir erkeği sadece görünüşü yüzünden delicesine sever? Ne tür bir kadın kendisine bu denli kötü davranan bir erkeği sevmeye devam eder? Narcissus böyle bir kadını neden istesin? Echo güzel sesli bir kadın değildi; aslında içinde sesten başka hiçbir şey yoktu.
Güzel miydi? Tabii ki. Ama Echo’yu gördüğü an Narcissus’un midesi bulandı, “Iyy,” dedi, “sen sahip olacağına ölüm bana sahip olsun, daha iyi!” Echo’nun nesi vardı? Sorun Narcissus’un hayalinden daha kısa ya da daha şişman olabileceği falan değildi. Sorun şuydu: Narcissus onu deneyimlediği an, Echo herhangi başka bir şey olamazdı artık.
Ama Echo artık bir hayal değilse de, hala bir yansımaydı. Echo, her kadın gibi erkeğine kendi ruhuna dönüp bakma fırsatını veriyordu, yapması gereken tek şey bakmaktı: Ben nasıl bir erkeğim ki böyle bir kadın bana aşık oluyor? Ben nasıl bir erkeğim ki birine sadece görünüşü yüzünden aşık olabilecek bir kadın, beni seviyor? Ona kötü davranmama rağmen? Ben nasıl bir erkeğim ki birini sadece X yüzünden sevecek bir kadın, beni sevebiliyor? Sebebi benim X’ten başka hiçbir şeyimin olmaması mı? Ama Narcissus böyle sorular sormayı öğrenmemişti. Daha doğrusu, böyle soruları asla sormamayı öğrenmişti. Nasıl bir erkek sadece kendi sesini yankılayabilen bir kadını sever? Bu tür bir insanın bir ismi olmalıydı, o isme de zaten sahipti Narcissus.
Eğer bunu düşünebilseydi, kendini değiştirmeye çalışabilirdi. Ya da en azından Echo’yla birbirlerine aslında ne kadar benzediklerini farkedebilirdi. Fakat aynen Echo’nun kendi X’i, yani sesi yüzünden yok olup gitmesi gibi Narcissus da güzel bir çiçek yüzünden mahvoldu. Güzel çiçek de Narcissus’un X’iydi.
Geriye bunun dışında hiçbir şey kalmadı.

Nasıl oluyor da üzerinden yüzyıllar geçmesine rağmen Tiresias’ın kehaneti hala tam olarak anlaşılamıyor? Tiresias’ın kehaneti şuydu: “Kendini bilmezse, uzun bir ömrü olacak.” Şimdi bu ne demek oluyor?
Bu arada Tiresias haklıydı: Narcissus gerçekten de uzun yaşadı – ama hiç mutlu olmadı. Hayatını hayal kurarak ve bir havuza dalmış ölmeyi bekleyerek, yapayalnız geçirdi.
Ama Tiresias’ın kehaneti kulağa yanlış ve Yunan ruhuna tamamen ters, dahası hakaretamiz geliyor; “kendini bilmek” erdemlerin en büyüğü olmamalı mı?
Kendini bilmezse, uzun bir yaşamı olacak.
Bu gizemin açıklaması çok basit. O kadar basit ki bugüne kadar kimse bulamamış. Kimsenin bulamamasının sebebi de gerçekten çok korkunç olması.

Burada durmam gerektiğini, yeter dediğinizi anlıyorum. Ama bir şey daha söyleyeyim: Hikayenin içinde bir sır gizli. Ne olduğunu tahmin edebiliyor musunuz?
Gözlerinizi kapatın.
Sahneyi duvarda asılı bir resim gibi gözünüzün önünde canlandırın. Narcissus su kenarında, yüzü aşağı dönük, tek kolu suyun içinde ve aklı gündüz düşlerine dalmış halde öylece duruyor. Etrafında ağaçlar, otlar ve gökyüzü var. Nemesis arkasında kollarını kavuşturmuş, verdiği cezayı izliyor.
Şimdi zihninizde Nemesis’in suratındaki ifadeyi görmeye çalışın. Bir gariplik var. Gözlerinin içine bakın.
Uzaktan öyle görünse de Nemesis aslında Narcissus’a bakmıyor. Aslında gözünü dikmiş – tam sizin gözünüzün içine bakıyor.
Doğru bildiniz, bu hikaye Narcissus hakkında değil, sizin hakkınızdaydı. Olayları izleyebileceğiniz objektif bir uzaklık hiçbir zaman yoktu.
Yani hepsi bir oyundu.
Eskiler bu hikayeleri zamanı geçirmek, çocuklara bir ders vermek ya da eko kelimesinin nereden geldiğini açıklamak için anlatmıyorlardı. Sizce onların pop kültürünü çalıp kendi edebiyatımız haline mi getirdik? Bu hikayeler aslında derin düşünceler ve olay incelemeleriydi: onların içinde siz ne görüyorsunuz?
caravaggio-narcissus.jpg

Caravaggio-Narcissus

Narcissus’un hikayesinin sırrı şu: Hikayenin kendisi su kenarı, sizin su kenarınız. İçinde ne görüyorsunuz? Bir yansıma ve yansıttığınız diğer şeyleri. Ama eski deyimi bilirsiniz, havuzun içine baktığınızda, havuz da sizin içinizi görür. Havuz size baktığında ne görüyor? Sizi nasıl yargılıyor? Arkanıza bakın. Nemesis orada. Cezanın ne olduğunu tahmin edebiliyor musunuz?

metamorphosis-of-narcissussalvador_orig.jpg

Salvador Dali - Metamorphosis of Narcissus

Gözlerinizi açın.
Size ikinci bir fırsat verildi.
Bunların hiçbiri gerçek değil.

(Kaynak: The Last Psychiatrist, Çeviri: Çağla Özbek)
(Özet ve resim kareografisi de bana ait)
 
Son düzenleme:

almıla

Perfume Lover
Katılım
23 Tem 2016
Mesajlar
1,928
brjQ2m.jpg

dumanlarında boğulur insan bazen
kendi kendini zehirler sanki
savaşları hiç bitmez
hastalık sahibi olur insan
dahilikle delilik arasındaki ince çizgilerde gezinir.
nihayetinde yaşlanır, ölüme her gün daha da yaklaşır..

fotograf: thisis.ist
 

almıla

Perfume Lover
Katılım
23 Tem 2016
Mesajlar
1,928
bazen derinlerde boğulacak gibi olursun..
debelendikçe yüzeye çıkmaya çalıştıkça daha derinlere battığını hissedersin..
daha derinlere batman gerekiyordur aslında..
en dibi görüp yerden kuvvet alıp yerden tekrar su yüzüne çıkmak için..
çok optimist geldi değil mi?
belki de boğulursun sadece cesetin su yüzüne çıkar..

77RJ3a.jpg

fotograf: thisis.ist
yazılar bana ait.
 

almıla

Perfume Lover
Katılım
23 Tem 2016
Mesajlar
1,928
Bugün Du Hast'tan bahsetmek istiyorum. Unutulmayan Nostaljik şarkılarda paylaştım ama içim elvermedi bu başlığa daha uygun burda kalsın istedim.


Rammstein'ın en çok bilinen ama aslında içinde herkesin bilmediği muhteşem güzellikler ihtiva eden şarkısı.
Hikayesi özetle şöyle; grup üyelerinin sıkıntılı ilişkileri, evlilikleri ve akabinde boşanma süreçleri geçirdikleri bir evreden sonra birlik olup sadece kendilerine ve müziklerine odaklandıkları zamanda ortaya çıkmış Du Hast ve bu sürecin hikayesi aslında.
Making of videolarında grup üyeleri şarkının sadakat ile ilgili olduğundan bahsediyorlar ama bir aşığa olan değil birbirlerine olan sadakatlerinden,bir aile olduklarından bahsediyolar. Ve klişe evlilik yeminlerini de güzel göndermeler var;

'ölüm sizi ayırana kadar iyi günde kötü günde onunla olmayı(onu sevmeyi, vefalı olmayı) istiyor musun?
(bir kadın sesi evet der, grup bastıra bastıra hayır der)

'willst du bis der tod euch scheide
sie lieben auch in schlechten tagen'
jaaaa (nein!!!)

Benim için tabiri caizse sözleriyle klibiyle bir bütün olarak manifesto niteliğinde, içsellerştirdiğim, kendimden çok şey bulduğum bir şarkıdır..Yıllardır terapi niyetine dinlerim, beni yükseltir. Ve acımasız gelebilir ama klipte kendimi kadınla değil grubun bateristi 'Christoph' ile özdeşleştiririm hep.. onun tarafı bana daha yakın gelir. Grubun da en sevdiğim üyesidir zaten tabi ki Till Lindemann'la birlikte(onu ayrı severim). Ayrıca klibi konuşup uzatmak istemiyorum ama klip de kendi başına bi inceleme konusu olabilecek güzellikte. Özellikle maskeleri çıkartıp sarıldıkları kısım harika.

Dipnot: Almancada 'du hast mich' derseniz 'bana sahipsin' anlamı oluyor ama şarkıda olduğu gibi s'ye bastırarak söyleyince 'du hasst mich' 'benden nefret ediyorsun' anlamı varmış. (dilin güzelliğine bakar mısınız?)
 

almıla

Perfume Lover
Katılım
23 Tem 2016
Mesajlar
1,928
Tabloya bakınca siz ne görüyorsunuz?

Ben şöyle bir hikaye görüyorum;
Rapunzel esaretten kurtulmak adına saçlarını feda etti.
Pamuk Prenses çocukken görmediği sevgiyi prenslerde aradı, cüceleri harcadı.
Uyuyan güzel 100 yıl sonra uyandığında kimliğini kaybetti.
Frida'ya acı olarak zaten Diego yeterdi..

24068029_1784060644971834_8907891562724619392_n.jpg


Artist: Jose Rodolfo
 

Benan

Perfume Lover
Satış Onaylı
Katılım
24 Mar 2016
Mesajlar
1,315
Neden bu başlığı okumayı bunca ertelemişim bilmem ki :( (Ben ne anlarım sanattan diye düşündüm herhalde) Hepsi birbirinden güzel, birbirinden anlamlı paylaşımlar. Ellerin dert görmesin Almıla, gönlüne sağlık. Benim gibi bu başlığı okumadan geçenler, çok şey kaçırıyor demedi demeyin :)
 

almıla

Perfume Lover
Katılım
23 Tem 2016
Mesajlar
1,928
Neden bu başlığı okumayı bunca ertelemişim bilmem ki :( (Ben ne anlarım sanattan diye düşündüm herhalde) Hepsi birbirinden güzel, birbirinden anlamlı paylaşımlar. Ellerin dert görmesin Almıla, gönlüne sağlık. Benim gibi bu başlığı okumadan geçenler, çok şey kaçırıyor demedi demeyin :)
çok teşekkür ediyorum Zeynepcim, hem kendi dünya telaşımdan uzaklaşmak, sizlerin de uzaklaşmasına vesile olması için bir araç hem de bir nevi terapi olarak görüyorum bu başlığı aslında..Değerli katılımlarını sunanlara, okuyanlara kısaca sizlere gönülden teşekkürler..
 

almıla

Perfume Lover
Katılım
23 Tem 2016
Mesajlar
1,928
Yine o gecelerden birindeyiz

Biliyor musun sevgili Ay?
Bir zamanlar ben güldüğümde güneş açardı, ışıl ışıl olurdu gözlerim.
İnsanların içi ısınırdı bana baktıkları zaman,
Severdim onları, sevilirdim de..
Şimdilerde ise güneşten sakınır oldum, gözlerim ölüm donukluğunda.
İnsanlardan kaçıyorum artık, onlar da benden..
Karanlıklara sığınan, bitmek tükenmek bilmeyen uzun geceler boyunca senle konuşan birine dönüştüm..
Bu yolda suçlu da aramıyorum,
Çok çabaladım aslında düşmemek için ama asıl savaşın kendinle ise hükmen mağlup olmaya mahkumsun maalesef.
Velhasıl sana söz veriyorum sevgili Ay, bir daha hiç kimselerin parlayan ışığımı benden almasına izin vermeyeceğim..
Boşuna çabalama eskisi gibi olamazsın, ruhunun o parçası öldü artık diyorsun sen de haklısın belki de..
Güneşi görmüyorsun ama doğacağını biliyorsun değil mi?
Bakarsın belki bir gün ben de yeniden parlarım o zaman özlersin beni de, geceleri gelmemi beklersin ama gündüzlere ait olurum..
Gülme lütfen, bunun olmayacağını ikimiz de biliyoruz ama hayal etmek güzel..
Haklısın uyumam lazım geç oldu,
Son bir şey söyleyeyim gidicem, Senin ışığın Güneşin parlamasından daha güzel bunu biliyorsun değil mi?
Tamam gidiyorum artık, ben de seni seviyorum sevgili Ay, bir başka gecede görüşmek üzere..

images (14).jpeg

Resim: Pinterest
 

Scentless

Extrait de Parfum
Katılım
14 Nis 2017
Mesajlar
397
Öncelikle konuya ilginiz ve katılımınız için çok teşekkür ediyorum çok mutlu oldum gerçekten.
görüşleriniz, fikirleriniz çok değerli benim için sayın adminim umarım zamanla diğer arkadaşlar da konuya bir nebze de olsa katkıda bulunur yoksa benim kendi kendime takıldığım art bloğuma dönecek :)

yazdığınız yönetmenlerden kubrick ve tarantinoyu izleme şansı buldum, diğerlerini tabi ki duydum ama fırsatım olmadı izlemeye not alındı :)
ama kubrick için ayrı bir başlık bile açabilirim The shining filminde jack nicholsonun da muazzam oyunculuğu sayesinde gerilimi iliklerime kadar hissetmiştim..
nacizane ekleme yapacak olursam pedro almadovar, guy ritchie, tim burton, christopher nolan ve peter jackson o da yüzüklerin efendisi hatrına eklerdim.

türk yönetmenlerle ilgili maalesef bir bilgim yok o da benim eksikliğim özeleştiri yapmam gerekirse
Demirkubuz kader oof of
 

almıla

Perfume Lover
Katılım
23 Tem 2016
Mesajlar
1,928
Bugün R.E.M Losing My Religion'dan bahsetmek istiyorum.

Öncelikle şunu söyleyeyim 1991 Grammy en iyi video, en iyi vokal ve albüm ödüllü videomuz.


Klibin başında sarsıntı ile beraber herkes kaçışmaya başlıyor ama solistimiz Michael Stipe gayet bunu beklermişçesine sakin oturuyor.
Bir şeylerin kırılması ile beraber ritm başlıyor ve geri dönüşü olmayan bir yola giriyoruz. Tüm şarkı boyunca aslında kendi kendiyle konuşma, yargılama, beklentilerin boşa çıkması, çelişkiler ve üzüntü hakim (sanmıştım ki denediğini gördüm, sanmıştım ki şarkı söylediğini duydum gibi cümleler)

Oh life! It’s bigger, its bigger than you (hayat! Büyük, büyük senden.)

Sözlerin başlamasıyla, hüzünlü bir halde düşlere dalmış karakter pencereyi arkasına almış bir şekilde oturuyor ve ana karakterin omzu sıkılıyor. Ana karakterin omzunu sıkan kişi, kollarını kaldırarak büyük kavramını belirtiyor. Büyük imgesi hayatın zorluklarının kişinin çok daha üzerinde ve kaldırması güç zorluklarla dolu olduğunu gösteriyor. İlk sahnede dökülen süt ile çocukluğun bitişine yapılan vurgu burada yeniden hatırlatılıyor. Bu metaforun dışında, karakter kendi içinde bir yolculuktaymış gibi görünüyor.
Karakterin tavırları ve havanın kasveti bu yolculuğun istenmediğini gösteriyor.

OB-UM352_rem1_E_20120907175040.jpg



Oh no I said too much (oh hayır çok fazla konuştum)
I haven’t said enough (daha yeterince bahsetmedim)


Nakarat öncesi kısmın tekrarına benzeyen bu bölümde, ana karakterin içinde bulunduğu çelişki anlatılıyor. İnancını yitirmeye başladığını istemeyerek de olsa belirten karakter, çok konuştuğunu düşünerek üzülüyor. Ardından zihni, ışığın tarafına geçiyor ve az bile söyledim diyor. Dinini kaybetmek olarak adlandırılan bu değişim ana karakterin güçlükle ayakta durduğunu gösteriyor. Asıl dikkat edilmesi gerekense ‘The Religion’ın (inanç) değil de ‘My Religion’ (benim inancım) şeklinde kullanılmış olması. Bu da bize klip boyunca gösterilen bütün dinlerin aslında bir metafor olduğunu gösteriyor.

historyrock56a.gif


Consider this. Consider this! (Düşün bunu. Düşün!)
The hint of the century. (Yüzyılın fikrini.)


Yaralanan meleğin yanında duran adam elleriyle izleyiciyi işaret ediyor ve onların da düşünmesini istiyor. Kamera açısını değiştirdiğindeyse karakterin Orta Çağ insanları ile aynı ortamda olduğunu görüyoruz. Yaralanmadığına inanılan ve ulaşılamaz olduğu düşünülen melek figürünün, insanları şüpheye düşürmeye başladığını söyleyebiliriz.
Bu bölümde diğerlerinden farklı olarak söylenilebilecek başka bir göndermeyse meleğin yarasına sokulan parmağın bulunduğu sahnenin 16. ve 17.yy’larda yaşamış İtalyan Barok Ressamı Cravaggio’nun eseri olan ‘The Incredulity of Saint Thomas’ (Aziz Thomas’ın Şüphesi) göndermesi.

desen.jpg

Sol kısım Cavaraggio- Sağ kısım klipteki canlandırma

Dönemin koşullarında dini para kazanmak dışında bir değer olarak görmeyen Caravaggio’nun, eserde dinle alakalı asıl görüşlerini yansıtmak istediğini görebiliriz. Klibin gidişatına ilişkin olarak bu sahnede din ve dinin gösterdikleri küçümseniyor ve insanların kendi içinde yaşadığı çelişkilerin düşünülmesi bekleniyor.

Adsız.png

(Düşün bunu, aksilik.. Dizlerimin üzerine düşürdü beni... 2.34 sn klibin en etkilendiğim kısmı )

Sona geldiğimizde That was just a dream. (Sadece bir rüyaydı.) diyerek aslında yaşanılanları kabullenmek istemeyişini algılıyorum ben.
Sadece bir rüya
Sadece bir rüya..

Kaynaklar: www.grammy.com
paftamag.com Buse Kök

Dipnot : Nerde okuduğumu hatırlamıyorum ama aslında inancımı dinimi kaybediyorum derken metaforik olarak karşısındaki kişiye olan inancını kaybetmesinden bahsediyormuş. Sen ben değilsin, Sanmıştım ki, düşünmüştüm ki gibi sözlerin sıklığı bu düşünceyi destekleyici görünüyor.
 

Scentless

Extrait de Parfum
Katılım
14 Nis 2017
Mesajlar
397
Bugün R.E.M Losing My Religion'dan bahsetmek istiyorum.

Öncelikle şunu söyleyeyim 1991 Grammy en iyi video, en iyi vokal ve albüm ödüllü videomuz.


Klibin başında sarsıntı ile beraber herkes kaçışmaya başlıyor ama solistimiz Michael Stipe gayet bunu beklermişçesine sakin oturuyor.
Bir şeylerin kırılması ile beraber ritm başlıyor ve geri dönüşü olmayan bir yola giriyoruz. Tüm şarkı boyunca aslında kendi kendiyle konuşma, yargılama, beklentilerin boşa çıkması, çelişkiler ve üzüntü hakim (sanmıştım ki denediğini gördüm, sanmıştım ki şarkı söylediğini duydum gibi cümleler)

Oh life! It’s bigger, its bigger than you (hayat! Büyük, büyük senden.)

Sözlerin başlamasıyla, hüzünlü bir halde düşlere dalmış karakter pencereyi arkasına almış bir şekilde oturuyor ve ana karakterin omzu sıkılıyor. Ana karakterin omzunu sıkan kişi, kollarını kaldırarak büyük kavramını belirtiyor. Büyük imgesi hayatın zorluklarının kişinin çok daha üzerinde ve kaldırması güç zorluklarla dolu olduğunu gösteriyor. İlk sahnede dökülen süt ile çocukluğun bitişine yapılan vurgu burada yeniden hatırlatılıyor. Bu metaforun dışında, karakter kendi içinde bir yolculuktaymış gibi görünüyor.
Karakterin tavırları ve havanın kasveti bu yolculuğun istenmediğini gösteriyor.

Ekli dosyayı görüntüle 11352


Oh no I said too much (oh hayır çok fazla konuştum)
I haven’t said enough (daha yeterince bahsetmedim)


Nakarat öncesi kısmın tekrarına benzeyen bu bölümde, ana karakterin içinde bulunduğu çelişki anlatılıyor. İnancını yitirmeye başladığını istemeyerek de olsa belirten karakter, çok konuştuğunu düşünerek üzülüyor. Ardından zihni, ışığın tarafına geçiyor ve az bile söyledim diyor. Dinini kaybetmek olarak adlandırılan bu değişim ana karakterin güçlükle ayakta durduğunu gösteriyor. Asıl dikkat edilmesi gerekense ‘The Religion’ın (inanç) değil de ‘My Religion’ (benim inancım) şeklinde kullanılmış olması. Bu da bize klip boyunca gösterilen bütün dinlerin aslında bir metafor olduğunu gösteriyor.

Ekli dosyayı görüntüle 11353

Consider this. Consider this! (Düşün bunu. Düşün!)
The hint of the century. (Yüzyılın fikrini.)


Yaralanan meleğin yanında duran adam elleriyle izleyiciyi işaret ediyor ve onların da düşünmesini istiyor. Kamera açısını değiştirdiğindeyse karakterin Orta Çağ insanları ile aynı ortamda olduğunu görüyoruz. Yaralanmadığına inanılan ve ulaşılamaz olduğu düşünülen melek figürünün, insanları şüpheye düşürmeye başladığını söyleyebiliriz.
Bu bölümde diğerlerinden farklı olarak söylenilebilecek başka bir göndermeyse meleğin yarasına sokulan parmağın bulunduğu sahnenin 16. ve 17.yy’larda yaşamış İtalyan Barok Ressamı Cravaggio’nun eseri olan ‘The Incredulity of Saint Thomas’ (Aziz Thomas’ın Şüphesi) göndermesi.

Ekli dosyayı görüntüle 11354
Sol kısım Cavaraggio- Sağ kısım klipteki canlandırma

Dönemin koşullarında dini para kazanmak dışında bir değer olarak görmeyen Caravaggio’nun, eserde dinle alakalı asıl görüşlerini yansıtmak istediğini görebiliriz. Klibin gidişatına ilişkin olarak bu sahnede din ve dinin gösterdikleri küçümseniyor ve insanların kendi içinde yaşadığı çelişkilerin düşünülmesi bekleniyor.

Ekli dosyayı görüntüle 11356
(Düşün bunu, aksilik.. Dizlerimin üzerine düşürdü beni... 2.34 sn klibin en etkilendiğim kısmı )

Sona geldiğimizde That was just a dream. (Sadece bir rüyaydı.) diyerek aslında yaşanılanları kabullenmek istemeyişini algılıyorum ben.
Sadece bir rüya
Sadece bir rüya..

Kaynaklar: www.grammy.com
paftamag.com Buse Kök

Dipnot : Nerde okuduğumu hatırlamıyorum ama aslında inancımı dinimi kaybediyorum derken metaforik olarak karşısındaki kişiye olan inancını kaybetmesinden bahsediyormuş. Sen ben değilsin, Sanmıştım ki, düşünmüştüm ki gibi sözlerin sıklığı bu düşünceyi destekleyici görünüyor.
Uyanır uyanmaz hem şarkı hem inceleme güzel geldi ellerine sağlık
 

Scentless

Extrait de Parfum
Katılım
14 Nis 2017
Mesajlar
397
Yine o gecelerden birindeyiz

Biliyor musun sevgili Ay?
Bir zamanlar ben güldüğümde güneş açardı, ışıl ışıl olurdu gözlerim.
İnsanların içi ısınırdı bana baktıkları zaman,
Severdim onları, sevilirdim de..
Şimdilerde ise güneşten sakınır oldum, gözlerim ölüm donukluğunda.
İnsanlardan kaçıyorum artık, onlar da benden..
Karanlıklara sığınan, bitmek tükenmek bilmeyen uzun geceler boyunca senle konuşan birine dönüştüm..
Bu yolda suçlu da aramıyorum,
Çok çabaladım aslında düşmemek için ama asıl savaşın kendinle ise hükmen mağlup olmaya mahkumsun maalesef.
Velhasıl sana söz veriyorum sevgili Ay, bir daha hiç kimselerin parlayan ışığımı benden almasına izin vermeyeceğim..
Boşuna çabalama eskisi gibi olamazsın, ruhunun o parçası öldü artık diyorsun sen de haklısın belki de..
Güneşi görmüyorsun ama doğacağını biliyorsun değil mi?
Bakarsın belki bir gün ben de yeniden parlarım o zaman özlersin beni de, geceleri gelmemi beklersin ama gündüzlere ait olurum..
Gülme lütfen, bunun olmayacağını ikimiz de biliyoruz ama hayal etmek güzel..
Haklısın uyumam lazım geç oldu,
Son bir şey söyleyeyim gidicem, Senin ışığın Güneşin parlamasından daha güzel bunu biliyorsun değil mi?
Tamam gidiyorum artık, ben de seni seviyorum sevgili Ay, bir başka gecede görüşmek üzere..

Ekli dosyayı görüntüle 11348
Resim: Pinterest
Güneş hiç batmıyor ve biz ona uzak olduğumuz anlarda parlayamıyorsak bu bizim sorunumuz değil :) en uzun gece bile bitiyor ve tekrar ışıktan besleniyoruz. Parla...
 

almıla

Perfume Lover
Katılım
23 Tem 2016
Mesajlar
1,928
Güneş hiç batmıyor ve biz ona uzak olduğumuz anlarda parlayamıyorsak bu bizim sorunumuz değil :) en uzun gece bile bitiyor ve tekrar ışıktan besleniyoruz. Parla...
Her gün güneş doğar yeter ki açık olsun perdeler diyorsun :)
baktığın yer çok güzel onu kaybetme <3
bir cevabım yok bulamadım gerçekten, kelimelerim yetmedi..
Şimdi satırlar dolusu yazmak yerine içten bir teşekkür ediyorum sana var olasın..
 

almıla

Perfume Lover
Katılım
23 Tem 2016
Mesajlar
1,928
Ben çocukluğumdan beri atlı karıncaları çok severim.
Bu yaşta bile lunaparka gittiğim zaman atlıkarıncadaki çocukları neşelerini ebeveynlerine bakışlarını hayran hayran izlerim..

Çalışmanın adı 'Lonely House' sene 2010 sanatçının adını hatırlamıyorum af ola

Ne zaman baksam atlıkarıncaları hatırlarım çocukluğuma dönerim..
İçimi bir hüzün kaplar ama

3vbzE2.jpg
 

fyodor

Eau de Parfum
Katılım
26 Ara 2016
Mesajlar
340
Yukarıdaki sahne Macar yönetmen Bela Tarr ın Karanlık Armoniler filminin efsanevi açılış sahnesi. Sembolik bir anlatıma sahip olan filmin bu sahnesinde bir barda yarı sarhoş bir grup adamın filmin kahramanı Valuska nın anlattığı bir hikayenin parçası oluşunu izliyoruz. Valuska bu filmde bir postacıdır ama esas itibariyle bir haberci bir kurtarıcı ve toplumsal bir iradenin sembolüdür. Bu hikaye karanlığın ve aydınlığın hikayesidir . Ve valuska nın videonun 02:57 saniyesinde karanlığın ağırlığından kaçtılar demesiyle salondaki tüm erkekler karanlıklarından kopup valuskanın gösterisine katılıp hikayenin bir parçası olurlar. Bu hikaye güneş ve gezegenlerin dönüşü üzerinden anlatılan mistik bir hikayedir ve tüm evren bu hikayenin bir parçasıdır. Artık evrendeki her nesne ve olay dönmekte karanlıktan aydınlığa aydınlıktan karanlığa doğru gün ve gece gibi ermektedir. Yönetmen bu filmi çekmeden önce mesneviliği inceledi mi bilmiyorum ama bende bu sahne mesnevilik ile bir etkileşim oluşturdu.
Filmlerin açılış sahneleri çok önemlidir. Pek çok yönetmen gösterişli açılış sahneleri ile izleyiciyi filme bağlamaya çalışır. Mesela Er ryan ı kurtarmak ta spielberg filmi uzun bir savaş sahnesiyle açarak izleyinin ilgisini filme toplar bu filmdeki sahne ise daha çok bir kapı görevi görüyor filmde. Çünkü film o kadar farklı bir atmosfere kapı açıyor ki buraya aniden girebilmek kolay olmuyor. Bu arada yukarıdaki kesitte de duyduğunuz ve film boyunca çalan harika müzik Mihaly Vig e ait. Çoğunluk yönetmenle ortak çalışıyorlar.
Filmden ve yönetmenden biraz bahsetmek gerekirse eğer Sinemayı sanat olarak yaşayan ve pop corn sinemadan oldukça uzak olan yönetmen tarz olarak Tarkovsky ve Theodoros Angelopulos a yakın filmler çekiyor. Bildiğim kadarıyla da anlatacak hikayesi kalmadığı gerekçesiyle sinemayı bıraktı. Çoğunlukla karanlık kasvetli az replikli uzun sekanslı ve umutsuz filmler yapıyor. Tarkovsky den farklı olarak daha sert ve umutsuz çünkü Tarkovsky Yaradan varsa umut ta vardır a bağlıyor genellikle bütün yozlaşmışlıkları. Bela tarr ise daha umutsuz ve çareler için geç kalınmış olduğunu düşünüyor.
Filmde küçük bir kasaba kendi halinde hayata devam ederken kasabaya bir sirk ve sirkle bir prens gelir ve tüm kasaba alt üst olur. Aslında biz ne sirk i ne prens i görürüz bunların hepsi alegorik anlatımlardır bu açıdan yönetmen anlatım tarzıyla Dostoyevski ve olaylara bakış açısıyla Nietzsche ile etkileşim halindedir. (Yönetmenin Torino atı isimli filmi Nietzche nin yaşadığı bir olaydan esinlenilmiştir) Sirk aslında kapitalizm ve batı dünyasıdır. Demirperde nin yıkılması ile Macaristan da yozlaşma başlamıştır ve bu yozlaşma hoş ve ışıltılı gösterilmeye çalışılmaktadır bu olsa olsa bir sirktir yönetmen için. Sirkte en önemli ayrıntı ise balınadır uzun uzun gösterir yönetmen hatta valuska ile göz göze gelir balina. balina sirkin kasabaya sunduğu para ve maddiyattır vene kadar büyük olduğu herkesin ilgisini çekmektedir. Sirkin kasabaya gelişiyle kaos başlar. İsyan eder insanlr mevcut düzene. Filmin en güzel sahnelerinden birinde bu isyan hastaneye taşar ve isyancılar hastanede çırılçıplak yaşlı bir adamla karşılaşana kadar çılgınca zarar verirler etrafa ve o adamı görünce durulurlar çünkü o adam ölüm ve herkesin karşılaşacağı mutlak sondur aslında ve hepsine uğrayacaktır keyifli seyirler dilerim.


Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi
 

almıla

Perfume Lover
Katılım
23 Tem 2016
Mesajlar
1,928
Yukarıdaki sahne Macar yönetmen Bela Tarr ın Karanlık Armoniler filminin efsanevi açılış sahnesi. Sembolik bir anlatıma sahip olan filmin bu sahnesinde bir barda yarı sarhoş bir grup adamın filmin kahramanı Valuska nın anlattığı bir hikayenin parçası oluşunu izliyoruz. Valuska bu filmde bir postacıdır ama esas itibariyle bir haberci bir kurtarıcı ve toplumsal bir iradenin sembolüdür. Bu hikaye karanlığın ve aydınlığın hikayesidir . Ve valuska nın videonun 02:57 saniyesinde karanlığın ağırlığından kaçtılar demesiyle salondaki tüm erkekler karanlıklarından kopup valuskanın gösterisine katılıp hikayenin bir parçası olurlar. Bu hikaye güneş ve gezegenlerin dönüşü üzerinden anlatılan mistik bir hikayedir ve tüm evren bu hikayenin bir parçasıdır. Artık evrendeki her nesne ve olay dönmekte karanlıktan aydınlığa aydınlıktan karanlığa doğru gün ve gece gibi ermektedir. Yönetmen bu filmi çekmeden önce mesneviliği inceledi mi bilmiyorum ama bende bu sahne mesnevilik ile bir etkileşim oluşturdu.
Filmlerin açılış sahneleri çok önemlidir. Pek çok yönetmen gösterişli açılış sahneleri ile izleyiciyi filme bağlamaya çalışır. Mesela Er ryan ı kurtarmak ta spielberg filmi uzun bir savaş sahnesiyle açarak izleyinin ilgisini filme toplar bu filmdeki sahne ise daha çok bir kapı görevi görüyor filmde. Çünkü film o kadar farklı bir atmosfere kapı açıyor ki buraya aniden girebilmek kolay olmuyor. Bu arada yukarıdaki kesitte de duyduğunuz ve film boyunca çalan harika müzik Mihaly Vig e ait. Çoğunluk yönetmenle ortak çalışıyorlar.
Filmden ve yönetmenden biraz bahsetmek gerekirse eğer Sinemayı sanat olarak yaşayan ve pop corn sinemadan oldukça uzak olan yönetmen tarz olarak Tarkovsky ve Theodoros Angelopulos a yakın filmler çekiyor. Bildiğim kadarıyla da anlatacak hikayesi kalmadığı gerekçesiyle sinemayı bıraktı. Çoğunlukla karanlık kasvetli az replikli uzun sekanslı ve umutsuz filmler yapıyor. Tarkovsky den farklı olarak daha sert ve umutsuz çünkü Tarkovsky Yaradan varsa umut ta vardır a bağlıyor genellikle bütün yozlaşmışlıkları. Bela tarr ise daha umutsuz ve çareler için geç kalınmış olduğunu düşünüyor.
Filmde küçük bir kasaba kendi halinde hayata devam ederken kasabaya bir sirk ve sirkle bir prens gelir ve tüm kasaba alt üst olur. Aslında biz ne sirk i ne prens i görürüz bunların hepsi alegorik anlatımlardır bu açıdan yönetmen anlatım tarzıyla Dostoyevski ve olaylara bakış açısıyla Nietzsche ile etkileşim halindedir. (Yönetmenin Torino atı isimli filmi Nietzche nin yaşadığı bir olaydan esinlenilmiştir) Sirk aslında kapitalizm ve batı dünyasıdır. Demirperde nin yıkılması ile Macaristan da yozlaşma başlamıştır ve bu yozlaşma hoş ve ışıltılı gösterilmeye çalışılmaktadır bu olsa olsa bir sirktir yönetmen için. Sirkte en önemli ayrıntı ise balınadır uzun uzun gösterir yönetmen hatta valuska ile göz göze gelir balina. balina sirkin kasabaya sunduğu para ve maddiyattır vene kadar büyük olduğu herkesin ilgisini çekmektedir. Sirkin kasabaya gelişiyle kaos başlar. İsyan eder insanlr mevcut düzene. Filmin en güzel sahnelerinden birinde bu isyan hastaneye taşar ve isyancılar hastanede çırılçıplak yaşlı bir adamla karşılaşana kadar çılgınca zarar verirler etrafa ve o adamı görünce durulurlar çünkü o adam ölüm ve herkesin karşılaşacağı mutlak sondur aslında ve hepsine uğrayacaktır keyifli seyirler dilerim.


Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi

Merhaba bu şahane inceleme ve katkınız için öncelikle çok teşekkür ediyorum. Kendi adıma inanılmaz mutlu oluyorum sanata filmlere kliplere dair inceleme okurken ve yazarken.
Filmin açılışını dikkatle izledim daha önce duymadığım bir yönetmen Bela Tarr, etkileyici bir başlangıç kesinlikle.
Valuska güneş dünya ay hareketlerini anlatırken tutulmaya geldiğinde fiziksel olarak herşeyi durdurmakla beraber tutulmanın beraberinde getirdiği kaygı ve korkuyu da yani bir nevi ruhsal tutulmayı da harika betimlemiş. Ve kadraj yukarı kaydırıldığında lamba ışığının karakterleri aydınlattığını görüyoruz güzel bir gönderme.
Gösteri bitip herkes yoluna gittiğinde de yürüdüğü yolun aydınlık karanlık deviniminde değiştiğini gördüm bu da aslında yaşadığımız ruhsal tutulmaların bir döngü olduğuna bir gönderme..
Sanatçının yönetmenin tasarımcının ne verdiği ile hiçbir zaman ilgilenmedim biz ne mesaj alıyoruz ona bakarım benim nacizane aldığım mesajlar yukarda yazdıklarım ama bana katacağı birşeyler olduğuna inandığım için daha doğrusu kendimi yakın hissettiğim için yönetmeni mutlaka araştıracağım.
Tekrar teşekkürler kaleminize sağlık yoldayım otobüs yolculuğundan hiç haz etmem bi nebze iyi geldi bana..
 

fyodor

Eau de Parfum
Katılım
26 Ara 2016
Mesajlar
340
Merhaba bu şahane inceleme ve katkınız için öncelikle çok teşekkür ediyorum. Kendi adıma inanılmaz mutlu oluyorum sanata filmlere kliplere dair inceleme okurken ve yazarken.
Filmin açılışını dikkatle izledim daha önce duymadığım bir yönetmen Bela Tarr, etkileyici bir başlangıç kesinlikle.
Valuska güneş dünya ay hareketlerini anlatırken tutulmaya geldiğinde fiziksel olarak herşeyi durdurmakla beraber tutulmanın beraberinde getirdiği kaygı ve korkuyu da yani bir nevi ruhsal tutulmayı da harika betimlemiş. Ve kadraj yukarı kaydırıldığında lamba ışığının karakterleri aydınlattığını görüyoruz güzel bir gönderme.
Gösteri bitip herkes yoluna gittiğinde de yürüdüğü yolun aydınlık karanlık deviniminde değiştiğini gördüm bu da aslında yaşadığımız ruhsal tutulmaların bir döngü olduğuna bir gönderme..
Sanatçının yönetmenin tasarımcının ne verdiği ile hiçbir zaman ilgilenmedim biz ne mesaj alıyoruz ona bakarım benim nacizane aldığım mesajlar yukarda yazdıklarım ama bana katacağı birşeyler olduğuna inandığım için daha doğrusu kendimi yakın hissettiğim için yönetmeni mutlaka araştıracağım.
Tekrar teşekkürler kaleminize sağlık yoldayım otobüs yolculuğundan hiç haz etmem bi nebze iyi geldi bana..
Teşekkür ederim. Bende sizin paylaşımlarınızı ilgiyle takip ediyorum devamını bekliyorum. Filmi ilk izlediğimde yönetmenin tutulmanın olduğu sahnede ölümü, tutulmadan sonraki tekrar dönüşü ise diriliş ve hayatın tekrar başlangıcı olarak anlattığını düşünmüştüm. Ancak bunlar benim fikirlerim internette araştırdığımda bununla ilgili bişey bulamadım.
Birkaç film hakkında daha bişeyler yazmak istiyorum aslında birilerinin bunları okuması ve paylaşımlara cevap yazması ise gerçekten çok hoş oluyor. Ayrıca dediğiniz gibi sanatçının verdiğinden çok bizim ne aldığımız önemlidir. İyi yolculuklar dilerim


Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi
 
U

ukiyo

Misafir
İlk paylaşım olarak çok sevdiğim bir sanatçı olan Marina Abramoviç'in 'Artist in Present' isimli performansından bir anektod paylaşmak istiyorum ben bu videoyu ilk izlediğimde ne kadar ağladım anlatamam..
'The Artist is Present', Marina Abramoviç in 2010 yılında gerçekleştirmeye başladığı performansıdır. Sanatçı, günlerce oturduğu yerden kalkmaz ve karşısına gelen insanlar ile 'bakarak' iletişim kurar. Örneğin bu performans tam 736 saat sürüyor..ve yıllardır görüşmediği kendisi de bir sanatçı olan ve daha önceleri birçok performansı beraber gerçekleştirdikleri unutulmaz aşkı Ulay çıkıp geliyor birden..


Marina Abramoviç ile ilgili paylaşmak istediğim çok şey var ama ilk paylaşım için başka birşey koyamazdım

Aaa ben bunu izlemiştim birkaç yıl önce, diken diken oldum yine görünce:(

Hikayeyi de çok güzel anlatmışsın, kalemine sağlık:)
 
Üst