- Katılım
- 23 Ara 2024
- Mesajlar
- 1,270
Gemini 2.5 Pro ile oluşturuldu. Yazıların kusuruna bakmayın.
1980'li yıllar Türkiye'de tüketim kültürünün büyük dönüşüm yaşadığı dönemlerden biriydi. İthalat serbestleşmeye başladıkça yalnızca elektronik ya da tekstil değil, koku dünyası da büyük bir değişim gördü. Özellikle 80'lerin ortasından itibaren Avrupa'dan gelen parfümler, “batılı yaşam tarzı”nın simgesi haline geldi. O yıllarda Dior Fahrenheit, Aramis, Paco Rabanne Pour Homme, Hugo Boss Number One gibi maskülen kokular erkekler arasında efsaneleşmişti. Kadınlarda ise Chanel No. 5, Opium, Poison, Anais Anais gibi klasikler bir prestij göstergesiydi.
90'lara gelindiğinde işler daha da hızlandı. Duty Free'den alınan parfümler “yurt dışına çıkmış olmanın kanıtı” gibiydi. Türkiye'de hediyeleşme kültürü bile değişti; parfüm, altın ya da çikolata gibi özel bir armağan haline geldi. Özellikle büyük şehirlerdeki parfümeri dükkanları altın çağını yaşadı. “taklit” kokular da bu dönemde patlama yaptı; orijinaline ulaşamayanlar için “aynı koku, yarı fiyatına” mantığı çok yaygındı. Bu da aslında parfüm tüketimini demokratikleştirdi ama özgünlüğü biraz gölgeledi.
O dönemi yaşayan birçok kişi hatırlar: Bir ortamda parfüm kokusundan markayı tanımak mümkündü. Fahrenheit sıkılmışsa bütün odanın atmosferi değişirdi. Calvin Klein One çıktığında ise “herkesin parfümü” gibi bir kitle fenomeni oldu. 90'lar, parfümün Türkiye'de günlük hayatta kalıcı yer edinmeye başladığı yıllar olarak tarihe geçti.
İşin ilginç tarafı şu: 80'ler ve 90'ların o “ağır, kalıcı, imza kokuları” bugünün Türk parfüm tüketicisinde hâlâ büyük bir nostalji yaratıyor. Birçok kişi hâlâ ilk gençliğinde kullandığı o kokuları arıyor. Bu da bize gösteriyor ki ithal parfüm furyası sadece tüketim değil, aynı zamanda bir kuşak hafızası bıraktı.